1 Ocak 2010 Cuma

Berkant: Derinlere Bakan Adam


Berkant bizim ailede çok sevilirdi. Başına kötü şeyler gelmiş bir iyi insan olarak söz edilirdi ondan. 1957 yılında Üstün Poyraz Orkestrası’nın solisti olarak ilk kez sahnede şarkı söylediği Bahçelievler’deki meşhur Akalın Düğün Salonu, Ankara’daki ilk evimizin iki sokak ötesindeydi. 57’de yoktum ama, çocukluğumda bu salonda çok düğün gördüm. Berkant’ın liseye başladığı Ankara Atatürk Lisesi’nde okudum ben de, ondan yıllar sonra.

 Berkant’la ilk kez karşılaştığımda, Gençlik Parkı’ndaki Lunapark Gazinosu’nun çarşamba günleri yapılan kadınlar matinesindeydik. Masanın üzerine oturtulmuş, mumlu kağıttan yapılmış bir pipetle (o zamanlar “kamış” denirdi) şişeden gazoz içiyordum. O sıralar dört yada beş yaşında olmalıyım… Otuz küsur yıl önce yaşanan bu sahneden en iyi hatırladığım görüntü sakin ve yorgun yüzüyle gülümseyerek şarkı söyleyen bir adam… Samanyolu plağı yeni çıkmış, herkesin dilinde… Bakışlarının çok uzaklara yöneldiğini sonradan gördüğüm fotoğraflardan mı öğrendim, yoksa o günden mi hatırlıyorum, bilmiyorum.  Ama Berkant’ın yüzü hep o derin bakışıyla canlanır kafamda benim.

 1960 yılında Ankara’da Yurdaer Doğulu, Attila Özdemiroğlu ve Ertuğrul Çayıroğlu ile birlikte Jupiterler’i kurduğunu; Ankara Radyosu’nun canlı yayınlanan programlarında şarkı söylediğini çok sonra öğrendim. Askerliğinde, bandoda tenor saksofon çaldığını da…

Doğduğum yıl, 1965’te, Berkant İstanbul’da Vasfi Uçaroğlu Orkestrası’nda Kamuran Akkor’la birlikte solistlik yapmaya başlamış ve ilk plağını çıkartmış. Dönemin moda furyasına uyup, türkü düzenlemeleri seslendirmiş ilk plağında: Cici Papucum Cici ve Arabamın Atları. Birkaç plak sonra türkülerden vazgeçip, sesine çok daha iyi uyan aranjmanlara dönmüş. Bir içim su, Gel güzelim yavrum, Ah kızlar o dönemin parlayan aranjmanlarından.

 1967’nin sonlarında yayınlanan Samanyolu ise Berkant’ın hayatındaki dönüm noktası olmuş. Aynı adlı film için yazılan Samanyolu, şarkının sahipleri Teoman Alpay ve Metin Bükey’in isteği üzerine Berkant’a söyletilmiş. Ve Türk pop müzik tarihin en mühim plağı ortaya çıkmış. İnanılmaz bir satış rakamına ulaşmış Samanyolu. Bir milyonun üzerinde satış yaptığı söyleniyor bu plağın.

Samanyolu, Berkant’ın vazgeçilmez bir parçası oluvermiş birden bire ve belki de sonunu hazırlayan bir “uğursuz şarkı”. Samanyolu olmadan Berkant düşünülemez olmuş. Sonradan yaptığı plakların, söylediği şarkıların hiç birisi Samanyolu’nun yerini tutamamış, başarısına ulaşamamış. Belki de bir çeşit mecburiyetle bağlanmış şarkıya berkant. Çok parlak bir dönemin ardından, yavaş yavaş ortadan kaybolmaya başlamış Berkant. 1975’te son 45’liğini yapmış. Berkant’ın elliye yakın 45’liğinden ve bir albümünden bugüne kalan sadece Samanyolu mu olmalıydı diye düşünüyor insan.

 Gençler  Berkant’ı sansasyonel televizyon programlarında medya maymunlarının eline düşmüş, kızıyla ve eski karısıyla tartışan, zaman zaman kendini savunan, bazen kavga eden bir eski şarkıcı olarak tanıdılar. Bu programların hiç birisini izlememeye özen gösterdim. Ama ne kadar direnseniz de, olup bitenleri sağdan soldan duymamak mümkün değil. Bunları duydukça, annemin sözlerini hatırlıyorum. Ölümünden kısa bir süre önce anlattığı son hikayelerden biri, Berkant’la ilgiliydi: Ünlü, başarılı bir şarkıcı Berkant. Günün birinde o "şeytan kadın"la, (bu tanım anneme ait!) Serpil Örümcer’le karşılaşıyor. Aralarında epey bir yaş farkı var. Kadın Berkant’ın aklını çelip, kendisine aşık ediyor. Fakat asıl niyeti, onun ününden yararlanıp meşhur olmak. Evleniyorlar ve Berkant için felaket yılları başlıyor. Kadın, yapmadığını bırakmıyor sonra da çekip gidiyor. Çöküyor, bitiyor Berkant, “alkolün esiri” oluyor… “Neyse ki, Mersin’de bir otel sahibi arkadaşı ona iş verdi de..” diye bitiyordu öykü.

Alper Fidaner

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder