Berkant bizim ailede çok sevilirdi. Başına kötü şeyler gelmiş bir iyi insan olarak söz edilirdi ondan. 1957 yılında Üstün Poyraz Orkestrası’nın solisti olarak ilk kez sahnede şarkı söylediği Bahçelievler’deki meşhur Akalın Düğün Salonu, Ankara’daki ilk evimizin iki sokak ötesindeydi. 57’de yoktum ama, çocukluğumda bu salonda çok düğün gördüm. Berkant’ın liseye başladığı Ankara Atatürk Lisesi’nde okudum ben de, ondan yıllar sonra.
Berkant’la ilk kez
karşılaştığımda, Gençlik Parkı’ndaki Lunapark Gazinosu’nun çarşamba günleri
yapılan kadınlar matinesindeydik. Masanın üzerine oturtulmuş, mumlu kağıttan
yapılmış bir pipetle (o zamanlar “kamış” denirdi) şişeden gazoz içiyordum. O
sıralar dört yada beş yaşında olmalıyım… Otuz küsur yıl önce yaşanan bu
sahneden en iyi hatırladığım görüntü sakin ve yorgun yüzüyle gülümseyerek şarkı
söyleyen bir adam… Samanyolu plağı yeni çıkmış, herkesin dilinde… Bakışlarının
çok uzaklara yöneldiğini sonradan gördüğüm fotoğraflardan mı öğrendim, yoksa o
günden mi hatırlıyorum, bilmiyorum. Ama
Berkant’ın yüzü hep o derin bakışıyla canlanır kafamda benim.
1960 yılında
Ankara’da Yurdaer Doğulu, Attila Özdemiroğlu ve Ertuğrul Çayıroğlu ile birlikte
Jupiterler’i kurduğunu; Ankara Radyosu’nun canlı yayınlanan programlarında
şarkı söylediğini çok sonra öğrendim. Askerliğinde, bandoda tenor saksofon
çaldığını da…
Doğduğum yıl, 1965’te, Berkant İstanbul’da Vasfi Uçaroğlu
Orkestrası’nda Kamuran Akkor’la birlikte solistlik yapmaya başlamış ve ilk
plağını çıkartmış. Dönemin moda furyasına uyup, türkü düzenlemeleri
seslendirmiş ilk plağında: Cici Papucum Cici ve Arabamın Atları. Birkaç plak
sonra türkülerden vazgeçip, sesine çok daha iyi uyan aranjmanlara dönmüş. Bir içim
su, Gel güzelim yavrum, Ah kızlar o dönemin parlayan aranjmanlarından.
1967’nin sonlarında
yayınlanan Samanyolu ise Berkant’ın hayatındaki dönüm noktası olmuş. Aynı adlı
film için yazılan Samanyolu, şarkının sahipleri Teoman Alpay ve Metin Bükey’in
isteği üzerine Berkant’a söyletilmiş. Ve Türk pop müzik tarihin en mühim plağı
ortaya çıkmış. İnanılmaz bir satış rakamına ulaşmış Samanyolu. Bir milyonun
üzerinde satış yaptığı söyleniyor bu plağın.
Samanyolu, Berkant’ın vazgeçilmez bir parçası oluvermiş
birden bire ve belki de sonunu hazırlayan bir “uğursuz şarkı”. Samanyolu
olmadan Berkant düşünülemez olmuş. Sonradan yaptığı plakların, söylediği
şarkıların hiç birisi Samanyolu’nun yerini tutamamış, başarısına ulaşamamış.
Belki de bir çeşit mecburiyetle bağlanmış şarkıya berkant. Çok parlak bir
dönemin ardından, yavaş yavaş ortadan kaybolmaya başlamış Berkant. 1975’te son
45’liğini yapmış. Berkant’ın elliye yakın 45’liğinden ve bir albümünden bugüne
kalan sadece Samanyolu mu olmalıydı diye düşünüyor insan.
Gençler Berkant’ı sansasyonel televizyon
programlarında medya maymunlarının eline düşmüş, kızıyla ve eski karısıyla
tartışan, zaman zaman kendini savunan, bazen kavga eden bir eski şarkıcı olarak
tanıdılar. Bu programların hiç birisini izlememeye özen gösterdim. Ama ne kadar
direnseniz de, olup bitenleri sağdan soldan duymamak mümkün değil. Bunları
duydukça, annemin sözlerini hatırlıyorum. Ölümünden kısa bir süre önce
anlattığı son hikayelerden biri, Berkant’la ilgiliydi: Ünlü, başarılı bir
şarkıcı Berkant. Günün birinde o "şeytan kadın"la, (bu tanım anneme
ait!) Serpil Örümcer’le karşılaşıyor. Aralarında epey bir yaş farkı var. Kadın
Berkant’ın aklını çelip, kendisine aşık ediyor. Fakat asıl niyeti, onun ününden
yararlanıp meşhur olmak. Evleniyorlar ve Berkant için felaket yılları başlıyor.
Kadın, yapmadığını bırakmıyor sonra da çekip gidiyor. Çöküyor, bitiyor Berkant,
“alkolün esiri” oluyor… “Neyse ki, Mersin’de bir otel sahibi arkadaşı ona iş verdi
de..” diye bitiyordu öykü.
Alper Fidaner
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder